Işık-Gölge
Işık-Gölge
3 min read
Temel Sanat Eğitiminde resimsel çalışmaların en önemlilerinden biri de, objeleri sahip oldukları ışık güçleriyle görebilmek, gösterebilmektir. Doğada bulabildiğimiz objelerin yüzeylerinde ışık güçleri az veya çok bir takım planlar, biçimler vardır. Öğrenci tarafından obje üzerindeki farklı ışık güçlerinin görülebilmesi, yakalanabilmesi objenin yüzeyini oluşturan planların ortaya çıkarılabilmesini sağlar. Böyle bir çalışma ile objenin hacimsel karakteri yakalanır. Işık farklılıkları ile planların önde veya geride oldukları gösterilir.
Çalışma süresinde önem verilecek nokta, çalışılan objenin genel ışık yapısıdır. Bu yapı belirgin lekeden (koyu ton – orta ton – açık ton) birisinin egemenliği altında görülür. Bazen bir obje üzerinde yer yer belirgin ışık gücünden çok daha koyu veya çok daha açık planlar, yüzeyler de bulunabilir. Obje çalışması yapılırken bunların, (koyuluk – açıklık nitelikleri korunarak) gösterilmesi gereklidir. Ayrıca her objenin bir renge sahip olduğu ve açık – koyu – orta ton değerleri açısından yaklaşıldığında, obje renginin genelde bu üç ton üzerinde bir yere oturtulabileceği unutulmamalıdır. Işık gölge kavramları, giderek hacim, hacimli gösterme gibi resimsel anlatım dilini kolaylaştırması, öne çıkarması yönünden Temel Eğitim dersinde ele alınacak ilk konulardan biridir. Eğitim süreci içerisinde konular ilerledikçe, açık koyu niteliklerin plan, mesafe anlatımlarında yardımcı olacağı gözlenecektir. Plan, mesafe farklılıklarını belirtirken, renk kullanarak açık koyu değerleri ele almak, anlatılmak istenene daha farklı görüntüler kazandıracaktır(Işıngör ve diğer.,1986).
Işık, doğadaki hayat unsurlarından biri durumundadır. Canlı cansız her varlık, bu temel hayat unsurundan haz almak ister. Her varlık, yaradılış kanunu ile, ışıktan en fazla nasıl yararlanması uygunsa, o biçimde fiziksel özellikler gösterir.
Işık, serbest kalmış ve foton tanecikleri olarak, saniyede 300.000 km hızla yayılan enerjidir. Pek çok farklı dalga boyu ve frekans içeren bir bileşimdir. Beyaz diye algılayıp kavramlaştırdığımız ışık enerjisi, renk dediğimiz birçok frekansın girişimdir. İnsan gözü, 380 nm (nanometre—insanın bildiği en küçük ölçü) ile 760 nm arasındaki frekansları görür. Ama, saniyede 300.000 km hızla hareket eden foton denizinde göz, farklı frekansları ayırt edip algılayamaz. Frekanslar ayrıştığı zaman, göz renk algısına ilişkin duyumsama yapabilir. Gözsel algılama, tamamen ışık enerjisine bağlıdır. Işık yoksa algıda yoktur. Her algı, ışığın varlığına karşılık düşer. Tek frekanslı ışıklara yalın ışık denir. Tüm frekansların girişim olarak bir aradalığı, gün ışığı veya beyaz ışıktır (Atalayer,1994:165).
Atalayer’e göre (1994:166) ışık bir enerjidir. Beyaz ışık, çeşitli renk titreşimlerinin oluşturduğu girişmiş bir enerjidir. Aydınlığın antitezi, karanlıktır. Biri varsa, diğeri de vardır. Binlerce kilometrelik düz bir yüzey oluştursa bile; bir yüzey daima yer yuvarlağının üstünde bulunacaktır. Dolayısıyla bu yüzey, ışık kaynağına eşit uzaklıkta noktalara sahip olmayacaktır. Yani bir yüzey ne kadar düz dolursa olsun, tek merkezden aydınlandığı sürece, üstünde farklı farklı aydınlık-karanlık noktalar bulunacaktır. Cisimlerin, varlıkların yüzeylerindeki girinti ve çıkıntılar, eğrilikler, kırıklar, çeşitli dokular, ışığın geliş açısına bağlı olarak farklı aydınlık- karanlık görünümü yaratacaklardır. İster doğal, ister yapay bir ışıkla aydınlanmış olsun, herhangi bir cismin (geometrisine ve boyutlarına bağlı olarak) bir kısmı ışık alacak, bir kısmı karanlıkta kalacaktır. Görsel algı için, ışık ön koşuldur. O halde öncelikle ve etken olarak görülmesi istenilen şeylerin, ışıklı aydınlık görünmesi veya algılanması istenmeyen şeylerin karanlıkta kalması sağlanabilir.
Işık, eşyayı her noktadan aynı şiddetle aydınlatamaz. Bu sebeple valörde koyu – açık, renkte, ton farkları oluşur. Koyu – açığı resim yüzeyinin her alanına sokmak, en koyu bölgelerde bile, ışığı gezdirmek gerekir. Işıksız ne renk, ne de siyah vardır. Doğada tam siyah ve tam beyaz yoktur. Koyu-açığı, ışık gölge ile karıştırmamak gerekir. Koyu-açık, valör ile ilgilidir. Işık-gölge ise, rengi anlatır, renge bağlı ve renkli resme ait bir terimdir.
Bir hacim, asla her yeriyle fona karışamaz. Silindir yada küre üzerinde, ışıklı ve gölgeli kısımları kesin olarak ayırıma imkan yoktur. Fakat, görsel içtenlik, bu sınırlamayı arar. Açıktan koyuya doğru aydınlanan eşyada, üç kısım görülür:
1-Işıklı parça,
2-Yarım aydınlık parça,
3-Karanlık parça.
Bu üç valörü, eşya üzerinde hissetmek, hacmi belirlemek demektir.
1- Koyu bir fon üzerinde duran bir cismin aydınlanmış tarafı, çok şiddetli olarak, koyu fondan ayrılır. Bunu renkle göstermek istersek; koyu renk üzerinde çok açık bir renk kullanılmalıdır. Kürenin aydınlık kısmı ile karanlık kısmı arasındaki taraf, karanlık fondan az farkla ayrılacaktır. Karanlık kısmı, aynı şekilde koyu olan fona pasajlı gözükür.
2- Fon, yarım aydınlıktır. Kürenin aydınlık olan kısmı, koyu fondaki kadar aydınlık görünmez. Karanlık taraf, fondan hafif bir şekilde, ayrı gözükür.
3- Fon aydınlıktır; kürenin aydınlık tarafı fona kaynar. Yarı gölgeli kısım ile, tam gölgeli kısım fondan hafifçe ayrı görünür.
Bu üç kontrast arasından birinin seçimi istendiğinde, şekli sonuna kadar parça parça görmekten, parçalamaktan sakınarak, kontrastlardan birini, bütünlüğe egemen kılmalıdır. Bu örnekler, Cezanne’nin, ışık-gölge konusundaki düşüncelerine uygun düşmektedir. Cezanne; kendisinden ışık-gölge için bilgi istendiğinde, bu görüşleri açıklamıştır.
Doğada nesneler, hiç bir zaman tek başlarına bulunmazlar. Nesne, bir fon içindedir. Nesne ve fon ilgilerini yorumlamak resim sanatının özelliğidir. Doğada her form, ışıkla açılır, gölge ile mekana yani fona bağlanır. Çizgiyi, ışık-gölge içinde anlayabilmek için, doğada ışık alan her eşyanın en az üç çizgi taşıdığı unutulmamalıdır. Her eşya, iki karşılıklı, bir de formun içini, geniş iki alana bölen; ışık ve gölgeli kısımdan oluşur. İşte; bu ışıkla gölgenin sınırında, üçüncü bir çizgi meydana gelir. Bu çizgi, hacmi ikiye böler. Bu üç kontur, gölgeli bir desen anlayışı içinde anlam kazanır ve bölgelerine göre değerlenir. Bu üç çizgi, resim düzleminde, her bölgede aynı derecede ifadeye girerse, plastik amaç yerine, dekoratif ve resme ait olmayan bir görünüş kazanır.
Işık-gölge yetkinliği, plastik unsurları aynı anda ve bir arada fark etmemize olanak tanır. Resim yüzeyinde, sıkıcı ve didaktik bir görünüş yerine, hafızada yer edip belirlenen kısımlar aydınlık bırakılır. Diğer yanlar, gölgeler içinde eritilir, kaybedilir (Bigalı, 1976:278).
Powered by BetterDocs