Heykel
Heykel
5 min read
Çeşitli maddelerden yontulmak, yoğrulmak ya da kalıba dökmek suretiyle yapılan ve bir düşünceyi canlandıran üç boyutlu sanatsal obje. Üç boyutlu sanat yapıtları. Sanatsal bakış açısıyla meydana getirilmiş üç boyutlu formlara denir. Heykel temelde mekânın kapsanması, kavranması ve mekân ile ilişki kurulması ile ilgilenir.
Genellikle insan, hayvan ya da nesnelerin heykelleri yapılır. Taş ve ahşap gibi malzemelerden yontularak yapılabileceği gibi, kil, balmumu gibi ara malzemelerden modellenerek, bronz ve tunç gibi metallerden dökülebilir. Büst, rölyef ve tors gibi heykel türleri vardır.
Heykel ve heykelciliğin tarihi eski zamanlara kadar uzanır. Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda mermer, ağaç, taş, pişmiş toprak, maden gibi çok çeşitli malzemelerden yapılmış heykel ve heykelciklere rastlanmaktadır. Bunlar ve diğer heykeller üzerinde yapılan incelemelerden, heykellerin büyük bir kısmının çeşitli kavimlerin ilah olarak tanıdıkları varlıkları tasvir ettikleri, bazılarının kral-kraliçe gibi hükümdar ailelerini, kahramanları ve kahramanlık olaylarını, bilim, sanat ve sporda meşhur olmuş kimseleri, bir kısmının da çeşitli insan ve hayvanları tasvir ettikleri anlaşılmıştır. Tarihi araştırmalar, ilk heykelin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hakkında herhangi bir netice vermemektedir.
Tarihi çok eski olduğu bilinen heykel ve heykelciliği bu derece yaygınlaştıran asıl sebep, inançtır. Çeşitli devirlerde yaşamış insanların tapındıkları ve ilah tanıdıkları şeylerin ağaç, taş, maden üzerine işlemeleri ve ibadetlerini bunlara karşı yapmaları, heykel ve heykelciliğe cemiyet hayatında geniş yer verilmesine yol açmıştır.
İlk çağ topluluklarında sanatçılar genellikle bir geleneği devam ettirir. Ortaya konan eser, toplumun ortak malı olarak kabul edilir. Dolayısıyla eserler sanatçıları değil üretildikleri kavim ve toplulukların adıyla anılırlar.
Tarımsal faaliyetlerin başlamasıyla birlikte, verimsizlik sorununa çare olarak, Magna Mater (Ana Tanrıça) heykelcikleri yapılmıştır. Bu heykelciklerin malzemesi ağaç ya da topraktır. Heykeller genel olarak aynı duruşu sergiler, kişisel özellik taşımazlar. Baş oranları vücudun geneline göre büyüktür. Üç boyutlu heykellerde bile uzuvlar çizilerek gösterilir. Heykel yüzeyleri çizilerek süsleme yoluna gidilir.
Mısır heykel sanatı: Kültür alanında otuz yüzyıl boyunca süreklilik gösteren Mısır’da heykeltıraşlar ağaç, granit, bazalt, profir gibi dayanıklı malzemeler kullandılar. Tapınakların ve mezar anıtlarının iç ve dış cephelerini heykeller ve rölyeflerle süslemişlerdir.
Mısır’da heykelcilikte zaman içinde gelişen bir üslupçuluk söz konusudur. Bu üsluplaşma özellikle figürlerin duruşlarında ve vücudu kaplayan kumaşların yapımında kendini gösterir. Figürler genel olarak durgun ve hareketsizdir. Frontal duruş hâkimdir. Ayakta duran figürlerde, vücut ağırlığı iki bacağa eşit olarak dağıtılır. Heykelin ortasından bir çizgi çekilirse iki eşit parça elde edilir. Kollar vücuda yapışık şekilde aşağıya sarkar, eller yumruk şeklindedir.
Mısır heykelcileri çok büyük ve sert taşlar yontuyorlardı. Bu durum onları çalışmalarında sadeleşme yapmaya yöneltti. Dolayısıyla heykellerde kas gibi detaylar görülmezken, yüzlerde de ifade de yoktur. Yalnızca mezarlara, dini inançlar gereği konan heykeller, ölünün ruhuna ev sahipliği yapacağından sahibine benzemesi zorunluluğu taşır.
Kral heykelleri sert taşlardan yapılırken, yumuşak taşlardan ve ağaçtan yapılan prens, rahip ve memur heykelleri bulunur.
Yeni imparatorluk döneminin en güzel eser, Amerna şehrinde bulunan Kraliçe Nefertiti’ye ait olan büsttür. Sanatçısı bir yanda geleneğe bağlı kalmaya çalışırken, bir yandan da modelinin şahsi özelliklerini betimlemeye çalışır. Gize piramidinin yanında bulunan Sfenks heykeli ise eski krallığın krallarından olan Kefren’nin portresini taşır.
Rölyefler daha çok tapınak ve mezarların duvarlarını süsler. Mısır rölyefleri daima bir olayı anlatır. Rölyeflerde baş, kollar, ayaklar, bacaklar ve gövde profilden; gözler ve omuzlar ise cepheden gösterilir.
Yunan heykel sanatı: Yunan heykelinde, kişisel özellikler değil, ortak ideal tip önemlidir. İdeal yüzler, ideal ölçülere uygun insan vücutları Yunan heykelinin başlıca özelliğidir. Başlangıçta kil, taş, fildişi, kemik ve tunç gibi malzemelerden ilkel heykelcikler ortaya koyan Yunan heykelcileri zaman içerisinde bunu geliştirmişlerdir. Heykel sanatının gelişmesine ve anıtsal heykeltıraşlığın ortaya çıkmasının nedenleri arasında olimpiyatlarda başarı kazanan atletlerin heykellerinin dikilmesi geleneği, gelişen mimariye bağlı olarak, tapınakların taştan yapılması ve bunların iç ve dış cephelerinin, kabartmalarla süslenmesi sayılabilir.
Yunan heykeli karşıtlıklar ve bunun yarattığı dinamizm üzerine kuruludur. Baş başka, kollar ve bacaklar başka başka yönlere bakarlar. Bu durum gösteriyor ki Yunan heykelcisi vücut nüansları üzerinde çalışmıştır.
Yunan heykelcileri örtü altından hissedilen gövdenin formunu ortay çıkarmanın çekiciliğini fark etmişlerdir. Bundan dolayı, gizlerken göstermek yunan heykelciliğinde bir motif olmuştur.
Michelangelo, Davut, 1504
Akademi Galerisi, Floransa
M.Ö. 7. ve 6. yy’da iki büyük heykeltıraşlık ekolü görülür:
Girit Pelepones
İyonya
Yunan heykelciliği üç bölümde incelenebilir:
Antik Çağ (M.Ö. 490–460)
Klasik Çağ
Helenistik Devir (M.Ö. 330–30)
Roma heykel sanatı: Romalılar bu alanda yaratıcılık gösterememişlerdir. Yunanistan’dan heykeller getirtmişler ve bunları kopyalayarak çoğaltmışlardır. Buna karşılık portrecilikte başarı göstermişlerdir. Bu durum dini geleneklerle bağlantılıdır. Roma geleneklerine göre ölen bir kişinin yüzünün balmumundan kalıbı alınır ve cenazeden sonra evin bir köşesinde saklanırdı. Özellikle cumhuriyet döneminde portrecilik çok gelişmiştir. Bu dönemde oldukça gerçekçi bir üslupla yapılan portrelerde her türlü yüz ifadesi ve şahsi özellikler başarıyla işlenmiştir.
Romalılar zaferle döndükleri seferler sonrasında, kazandıkları başarıları simgeleyen anıtlar dikmeyi adet edinmişlerdir. Belirli zaman ve yerde gerçekleşen olayları anlatan kabartmalarla üslü bu anıtların en önemlileri Ağustos döneminde Roma’da yapılmış olan barış sunağında bulunur. Bir diğer önemli anıtsa İstanbul Sultanahmet meydanındaki Teodesius obeliskidir (M.Ö. 4. yy.). Bu anıtın kaide kısmında imparator, maiyetiyle beraber hipodrom locasında görülür. Kabartmanın merkezinde imparator bulunurken, diğer figürler imparatora yakınlıklarına derecelerine göre yerleştirilmiştir.
Günümüzde heykel ve heykelcilik: İnsanların heykellere tapmaya başlamasından sonra, heykelcilik bir sanat ve ticaret metaı olmuştur. Yüzyıllarca insanlar, her çeşit malzeme ve maddelerden heykeller yapmışlar ve hatta bunları başkalarına satarak geçimlerini temin etmek yolunu tutmuşlardır. Arkeolojik kazılarda, çeşitli yörelerde bol miktarda bulunup müzelere konan heykeller bunu ispatlamaktadır. Bilhassa mermerden yapılan heykeller, günümüze kadar sanat özelliklerini korumuşlardır.
Avrupa’da başlayan Rönesans hareketi ile heykelcilik ayrı bir önem kazanmıştır. Michelangelo bu devirde yetişen heykeltıraşların en meşhuru olmuştur. Bu zamandaki heykellerin yapımı, süsleme sanatı ile birlikte gelişmiştir. Ayrıca heykeller, şimşir, ıhlamur, meşe ve ceviz gibi sert ağaçlar oyularak çok çeşitli ölçülerde yapılmıştır. Taştan yapılan heykellerin kırılması çabuk olduğundan, eski zamanlardan beri, mermer kullanılması daha yaygındır ve daha çok tercih edilmiştir. Zamanımızdaki heykeltıraşlar tarafından ekseriya mermer, bronz, tunç gibi kırılma tehlikesi daha az olan ve dayanıklılığı bulunan malzemeler kullanılmaktadır. Bunların yanında fildişinden heykel yapmak, eskiden olduğu gibi günümüzde de biblo şeklinde devam etmektedir.
Powered by BetterDocs