Atölye
Atölye
2 min read
Bir sanatçı veya mimarın, heykeltıraşın yapıtlarını tasarladığı ve ürettiği yer, stüdyo. Küçük endüstri üretiminin yapıldığı ve genellikle sanatçıların çalıştığı ( Marangozluk, Demircilik) imalathane.
Tarih öncesi çağlarda ( Prehistorya) zanaatçıların nasıl örgütlendiklerine ilişkin kesin bulgular olamamakla birlikte El Sanatları kapsamındaki ürünlerin önceleri aile işliklerinde üretildiği, ama daha zor işlenen metalin ( Maden Sanatı) kullanılmaya başlanmasıyla birlikte aile dışı bir örgütlemeye gidildiği varsayılabilir. Eski MISIR’ da ya da Mezopotamya’ da önemli yapıları inşasında da yapı ustalarıyla işçilerin belli bir hiyerarşi içinde çalıştıkları düşünülmektedir. Atölyelere ilişkin ilk arkeolojik bulgular Tel-el Amarna’nın ( Mısır) M.Ö. yaklaşık 1375′ te kuruluşu sırasında kent dolaylarında ustalar için kurulan yaşama ve çalışma alanlarının varlığıdır. Aynı dönemde günlük kullanım eşyası genellikle evlerde ve aile reisinin denetimi altında üretilirken, özel yapım teknikleri gerektiren metal eşya çoğu kez gezgin ustalar tarafından ve geçici kurulan atölyelerde yapılmıştır. Yunanistan’ da Antik Çağ’da üretilen seramiklerine üstün niteliği bu kapların geçici değil, yerleşik atölyelerde üretildiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemde babadan oğula geçen aile ilişkileri giderek ortadan kalkmış, yerine, özellikle ünlü ressamların açtığı özel atölyeler yaygınlaşmaya başlamıştır. Büyük yapı projeleriyse genellikle yapı alanında toplanan ustalarla sürdürülmüştür. ROMA döneminde de ilk atölyeler aile işletmeleriydi. Daha sonra geç Cumhuriyet Dönemi’nde bu işlikler aile egemenliğinden çıkarak aynı atadan gelen soy gruplarının (gens) eline geçmiş ve bu gruplar uzun yıllar saray ayrıcalıklarından yararlanmışlardır. Kuşaklar boyu zanaatçı yetiştiren Roma dönemi atölyeleri bir süre sonra bir anlamda seri üretime geçmiş, dönemin beğenisini yansıtan farklı üsluplara bağlı olarak çalışmışlardır. İlk heykel atölyeleri de yine Roma döneminde açılmıştır. Roma’nın sanat atölyeleri genellikle babadan oğula geçerdi ama aile bireylerinden çok, yöreden toplanan usta ve çıraklarla döndürülürdü.
Geç Antik ve Erken Hristiyan dönemiyle Bizans döneminde sanatsal değerde üretim yapan atölyeler saray çevresinde toplanmaya başlamış ve giderek daha bürokratik bir örgüt niteliğine bürünmüştür. Duvar Halısı, Dokuma ve mücevherlerin yapıldığı bu tür büyük atölyeler desteklenirken özel atölyeler yok olmuştur. Büyük Constantinos ( I. Constantinus) döneminde (306-337), ustaların aileleri ve atölyeleriyle birlikte imparatorluğun her yanından Konstantinopolis’ e ( İstanbul) gelmeleri özendirilmiş, aynı işle uğraşan atölyeler kentin aynı bölgesinde yerleşmiştir. Ortaçağ boyunca atölyeler, Lonca’larla birlikte hem üretim hem de eğitim merkezleri olmuş, saray manastır ya da kentler tarafından desteklenmiş ve korunmuşlardır. Bu tür büyük atölyelerde ya az sayıda müşteri için üstün nitelikli küçük eşya üretilmiş ya da yapımı uzun yıllar süren Katedral’ler gibi büyük yapı projeleri yürütülmüştür. Ismarlayanlarla projeyi yürütenler arasında kurulan yakın ilişki sonucunda yeni yapım sistemleri denenebilmiş, Romanesk ve Gotik gibi birçok Üslup bu atölyelerdeki denemelerin de etkisiyle biçim bulmuştur. Ayrıca, birer merkezi planlama ünitesi olarak da işlev gören ve mimari bezemelerle ilgili daha küçük atölyeleri bünyesinde barındıran bu tür atölyeler önceleri Fransız keşiş Suger gibi aydın din adamlarının denetimi altında çalışmış, daha sonra bu görevi kilise meclisi ya da İtalya’ da olduğu gibi sivil yönetim üstlenmiştir.
13. yy’ın sonlarında atölyeler bir yandan projeler üretirken, bir yandan da bunları gerçekleştirmek için gerekli ustaları da bulmaya başlamıştır. Çoğu gezgin olan ustalar atölyenin başıyla birlikte kent kent dolaşırlardı. Üslupların bir bölgeden öbür bölgeye yayılmasında bu gezici atölyelerin önemli katkısı olmuştur. 14. yy’ da sanatçı yaşam öykülerinin yazımına geçilmesiyle birlikte (Vasarı) atölyelere ilişkin bilgiler de kesinlik kazanmaya başlamıştır. Atölyelerdeki usta, yardımcı ve çırak düzeni de yasalarla belirlenmişti. Usta hem atölyenin başıydı hem de yanında çalışanların eğitiminden sorumluydu. Çıraklık 13-14 yaşında başlar, beş- altı yıllık bir eğitimle sona ererdi. Bu süreyi izleyen üç- dört yıllık ikinci çalışma döneminden sonra zanaatçı artık usta sayılır ve dilerse kendi atölyesini açabilirdi. Eğitim işlevini 15. yy boyunca ve 16.yy’ın başlarında sürdüren atölyeler, 16. yy içinde akademilerin ortaya çıkmaya başlamasıyla yalnız üretime yönelmiştir. 18. yy ortalarında Endüstri Devrimi’yle birlikte Küçük El Sanatları makinelerde üretilmeye başlamış, sanatsal değerdekilerse tek tek sanatçılar tarafından üretilmiştir.
Ortadoğu’da da atölyeler çoğu kez saraya bağlı çalışırdı. Özellikle Minyatür, Cilt ve Tezhip’ in yanı sıra Halı dokumacılığı gibi sanatlar bu saray atölyelerinde geliştirilmiş ve üsluplaşmıştır. Öte yandan Osmanlılar’ da ilk saray atölyesi Fatih Sultan Mehmet (hd. 1451-81) döneminde Topkapı Sarayı’nda açılmıştır. ” Nakkaşhane” (Osmanlı, Klasik Dönem) adıyla anılan bu atölyede küçük el sanatları üretiminin yanı sıra İstanbul dışındaki bazı atölyeler için de desenler üretilmiştir. İznik Çini ve seramiklerinin doruk noktasını yaşadığı dönemlerde desenler Nakkaşhane’ de geliştirilip üretim için İznik’ e yollanıyordu. Osmanlı’nın Hassa Mimarlar Ocağı da benzer bir örgütlenme şeması içinde imparatorluğun hemen tüm mimarlık etkinliklerini yürütmüştür.
Powered by BetterDocs